Prof. Dr. Ersan ŞEN’in köşe yazısı… Bu yazımızda; özel güvenlik görevlilerinin, bir terör saldırısı neticesinde yaralanması, engelli duruma düşmesi gibi durumlarda, gazilik unvanı alıp, bu unvandan kaynaklanan haklardan yararlanıp yararlanamayacakları..
Prof. Dr. Ersan ŞEN’in köşe yazısı…
Bu yazımızda; özel güvenlik görevlilerinin, bir terör saldırısı neticesinde yaralanması, engelli duruma düşmesi gibi durumlarda, gazilik unvanı alıp, bu unvandan kaynaklanan haklardan yararlanıp yararlanamayacakları konusu, Anayasa, ilgili mevzuat ve Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun teklifleri kapsamında değerlendirilecektir.
Yazımıza konu sorunun cevaplanabilmesi için öncelikle, yürürlükte olan mevzuata göre “gazilik” kavramının kelime anlamının incelenmesi ve tanımının ortaya koyulması gerekmektedir.
1. Gazilik Kavramı ve Tanımı
Türk Dil Kurumu’na göre gazi; “Savaştan sağ olarak dönen kimseler ve olağanüstü yararlılıklar göstererek düşmanı yenen komutanlara devlet tarafından verilen onur unvanıdır”[1].
Şehit ise; “kutsal bir ülkü veya inanç uğrunda ölen kimse” olarak tanımlanmıştır.
Gazilik kelimesinin TDK’da yer alan tanımı yukarıda yer verdiğimiz şekilde olmakla birlikte, mevzuatımızda gazilik tanımının yapıldığı, şekil ve şartlarının belirlendiği herhangi bir pozitif hukuk kuralı bulunmamaktadır. Bu bakımdan mevcut yasal boşluğun, “Şehitlik ve Gazilik Kanunu” düzenlenerek, şehitlik ile gazilik müesseselerinin tanımı yapılmak, şekil ve şartları gösterilmek suretiyle giderilmesinin lüzumlu olduğu tartışmasızdır.
Gazilik kavramı; iki farklı özel kanunda “muharip gazi” ve “malul gazi” olarak tanımlanmıştır.
“Muharip gazi” tanımı 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun ile yapılmıştır. 1005 sayılı Kanun m.1’e göre; “Milli mücadeleye iştirak eden ve bu sebeple kendilerine İstiklal Madalyası verilmiş bulunan Türk vatandaşları ile 1950 yılında Türk Tugayının Kore’ye ayak bastığı Ekim ayında başlamak ve 1953 yılı Pan-Munjon Ateşkes Anlaşmasına kadar Kore’de fiilen savaşa katılmış olan Türk Vatandaşlarına ve 1974 yılında Temmuz 1 inci ve Ağustos 2 nci Barış Harekatına Kıbrıs’ta fiilen görev alarak katılmış olan Türk Vatandaşları” muharip gazidir.
2847 sayılı Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Emekli Uzman Erbaşlar, Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanun’da, hem muharip gaziliğin tanımı yeniden yapılmış ve hem de mevzuatımızda yer alan diğer gazilik türü olan “malul gazilik” tanımı yapılmıştır. 2847 sayılı Kanunun mükerrer 1. maddesine göre; “Bu Kanunda geçen; Muharip Gazi: Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı mensuplarından harbe fiilen katılanları,
Malul Gazi: Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı mensuplarından; Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırlarını korumak ve güvenliğini sağlamak görevi ile harpte veya Devletin bekasını hedef alan terör örgütlerine karşı yurt içi ve yurt dışı mücadelede her çeşit düşman veya terörist silahlarının tesiriyle veya harp bölgesindeki harekat ve hizmetler sırasında, bu harekat ve hizmetlerin sebep ve tesiriyle yaralanarak tedavileri sonucunda engelliliği rapor ile kesinleşenleri,
İfade eder”.
Buna göre; fiili olarak savaşa katılan Türk Silahlı Kuvvetleri personeline “muharip gazi” unvanı verilmekte, bunun yanı sıra bir çatışma veya terörle mücadele esnasında yaralanan ve yapılan tedavi sonrası sakat kaldığı sağlık raporu ile sabit bulunup, TSK’da artık görev yapamayacağına karar verilenlere “malul gazi” denilmektedir[2].
2. Gazilik TSK Mensuplarına Özgü Bir Kavram mıdır?
Yukarıda açıkladığımız üzere, halihazırda yürürlükte bulunan mevzuatta iki farklı gazilik tanımı yapılmıştır. Her iki tanımın da kapsamına baktığımızda gazilik statüsünün, yalnızca Türk Silahlı Kuvvetleri personeline ait bir kavram olduğu sonucuna varılabilmektedir.
TSK mensubu olmamasına karşılık, belirli şartların birlikte meydana gelmesi halinde diğer kişiler de gazi sayılabilir ve gazilere özgü haklardan faydalanabilirler. Bir kişinin TSK mensubu olmamasına rağmen gazi sayılması ile gazilik haklarından faydalanabilmesi için, belirli şartların mevcudiyeti gerekmektedir. Uygulamaya göre; TSK mensubu olmasa da yaptığı “kamu görevinin ifası sırasında” vuku bulan herhangi bir terör olayı sonucu yaralanarak, hakkında tam teşekküllü devlet hastanesi tarafından verilmiş maluliyet raporu bulunan kişi de gazilik statüsünden faydalanabilmektedir[3].
Buradan anlaşılacağı üzere; bir kişi TSK mensubu olmasa da, eğer kamu görevini icra ettiği sırada bir terör olayıyla karşılaşırsa ve bu olayı önlemeye çalışırken malul hale geldiği tam teşekküllü bir devlet hastanesinden alınan raporla sabit görülürse, kendisine gazilik statüsü verilebilecektir. Ayrıca bu şartların gerçekleşmesi halinde, TSK personeli olmayan kişi gazilik unvanının yanı sıra vazife malulü de sayılabilmekte ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’un gazilere tanıdığı haklardan yararlandırılmaktadır[4].
3. Özel Güvenlik Görevlileri ve Gazilik Statüsü
Özel güvenlik görevlilerinin çalışma usul ve esaslarına ilişkin hususlar, 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun’da düzenlenmiştir. Her ne kadar özel güvenlik görevlileri Türk Ceza Kanunu sistematiği bakımından, TCK m.6’da geniş olarak tanımlanmış kamu görevlisi kavramı kapsamına girebilecek, faaliyetleri bir kamu görevi olarak görülebilecek olsa da, bu konuda TCK bakımından yapılan değerlendirme, İdare Hukuku yönünden özel güvenlik görevlisine gazilik statüsü tanınmasında dikkate alınmamaktadır.
5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanunu’nun öngördüğü şartları taşıyan bu Kanunda gösterilmiş yetkileri kullanabilen, çalışma iznine ve kimliğine sahip kişilere özel güvenlik görevlisi denir.
Uygulamada; gazilik statüsünün verilmesinde, özel güvenlik görevlileri kamu görevlisi sayılmamakta ve kamu görevi icra ettikleri kabul edilmemektedir. Bunun sebebi; 5188 sayılı Kanuna göre, bu kişilerin özel sözleşme ile çalışan işçi statüsünde olmalarından kaynaklanmaktadır.
Kamu görevlisinin İdare Hukuku bakımından tanımı incelendiğinde; bu terimin kamu kesiminde yer alan bir teşkilata bağlı bir şekilde görev yapan ve bu suretle kamu hizmeti ifa edenleri kapsadığı, bu tanım sebebiyle kamu görevlilerinin kamu kesiminde yer alan bir teşkilata bağlı olarak görev ifa etmelerinin, olmazsa olmaz bir şart olduğu[5], bu sebeple özel hukuk gerçek ve tüzel kişileri tarafından istihdam edilen kişilerin kamu görevlisi olarak nitelendirilemeyecekleri gibi, kamu kesiminde yer alan bir teşkilata bağlı olarak çalışmayan, ancak kamuya yararlı hizmet ifa edenler veya kamu hizmeti ifa edenlerin de kamu görevlisi sayılamayacakları anlaşılmakla[6], tüm bu nedenlerle özel güvenlik görevlilerinin kamu görevlisi sayılmaları mümkün değildir. Kamu görevlisi kavramı, “geniş anlamda kamu görevlisi” ve “dar anlamda kamu görevlisi” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Ancak İdare Hukukunun ilgi alanını oluşturan “dar anlamda kamu görevlisi” kavramıdır. “Dar anlamda kamu görevlisi”, kamu kurum ve kuruluşlarının İdare Hukuku esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yürüten kişilerdir[7]. Bu nedenle; özel güvenlik görevlileri, ikinci başlık altında açıkladığımız şartların meydana gelmesi durumunda dahi gazi sayılmamaktadırlar.
Özel güvenlik görevlilerinin aynı zamanda; gazilikle eşdeğer olmayan, ancak kişiye belirli haklar sağlayan vazife malullüğü statüsünden de yararlanmaları mümkün değildir. Çünkü vazife malullüğü statüsü de yalnızca Devlet memuru sıfatına sahip olan kişilere uygulanan bir durumdur. Vazife malullüğü, kamu görevlisi olan kişiler ile erbaş ve erlerin görevlerini yerine getirirken, gerek görevlerinin çeşit sebep ve etkileri ile gerekse işyerlerinde oluşabilecek kazalar sebebiyle yürüttükleri görevleri yerine getiremeyecek derecede malul olmaları veya hayatlarını kaybetmeleri halinde haklarında uygulanacak hükümlerin belirlendiği bir statüdür[8]. Vazife malullüğü statüsü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda düzenlenmiştir. İlgili Kanunun vazife malullüğünü düzenleyen 47. maddesinden anlaşıldığı üzere, vazife malullüğü yalnızca aynı Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi kapsamına giren sigortalılar için uygulanabilecek bir statüdür. Buradan hareketle; 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendini incelediğimizde, bu kapsama girenlerin sadece Devlet memurları olduğu görülmektedir. Devlet memurlarından görevlerine devam etmekte olanların, çeşitli hastalık veya kaza sonucunda çalışma güçlerinin en az yüzde 60’ını kaybetmeleri, vazifelerini yapamayacak durumda mesleki güçlerini kaybetmeleri halinde vazife malullüğü statüsünden faydalanabilmeleri mümkün olabilecektir[9]. Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi; tabi oldukları 5188 sayılı Kanun gereği özel güvenlik görevlileri, işçi statüsünde çalıştıklarından Devlet memuru ve vazife malulü de sayılmazlar.
Tüm bunların yanında; özel güvenlik görevlileri, bir terör saldırısı sonucunda bedensel zarara uğramaları halinde, 5188 sayılı Kanunun 15. maddesinde bahsi geçen zararlarının giderimi için tazminat talep edebilmektedirler. 5188 sayılı Kanunun 15. maddesinin 1. fıkrası uyarınca; “Bu Kanunda yazılı görevleri yerine getirirken yaralanan, engelli hale gelen özel güvenlik görevlilerine veya ölen özel güvenlik görevlisinin kanuni mirasçılarına, iş sözleşmesinde veya toplu iş sözleşmesinde belirlenen miktar ve esaslar çerçevesinde tazminat ödenir. Ancak, genel hükümlere göre daha yüksek miktarda tazminat ödenmesine mahkemelerce hükmedilmesi halinde, iş sözleşmesine veya toplu iş sözleşmesine dayanılarak ödenen tutarlar mahsup edilir”.
Buna göre özel güvenlik görevlileri; görevlerini icra ettikleri sırada yaralanır veya engelli hale gelirse kendilerine, hayatlarını kaybetmeleri durumunda ise kanuni mirasçılarına, tabi oldukları bireysel veya toplu iş sözleşmesinde belirlenmiş olan miktara uygun olarak tazminat ödenmesi gerekmektedir. İlgili fıkranın ikinci cümlesinde, genel hükümlere göre daha yüksek miktarda tazminat ödenmesi halinde bunun bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayalı olarak ödenecek tazminattan mahsup edileceği görülmektedir. Kanaatimizce burada bahsedilen genel hükümlere göre ödenecek tazminat, terör olaylarına karşı idarenin “sosyal risk” ilkesi sebebiyle var olan kusursuz sorumluluğuna dayanılarak açılacak tazminat davası sonucunda ödenecek miktardır. “Sosyal risk” ilkesi genel olarak İdare Hukukunda sorumluluk ilkelerinden birisi olarak yer almakta olup, bu ilke gereğince, bir diğer adıyla toplumsal tehlike, kamu düzenini yıkmaya yönelik anarşi ve terör olaylarından veya benzeri toplumsal olaylardan doğan zararlardan dolayı idarenin kusursuz olarak sorumlu tutulmasıdır. Bu ilke; idarenin kusursuz sorumlu olduğu hallerden birisi olarak, ülkemizde 1980’li yıllarda yoğunlaşan terör eylemlerinden doğan zararların karşılanmasının sağlanması amacıyla uygulanmaktadır[10].
“Sosyal risk” ilkesi ile buna bağlı olarak idarenin ödemekle yükümlü bulunduğu tazminatın hukuki dayanağını “Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı Anayasa m.5 hükmü oluşturmaktadır. Anayasanın 5. maddesine göre; “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır”. Anayasada yer alan ve Devlete yüklenen bu görevler gereği, yükümlülüğü olan görevleri Devlet yerine getiremediğinde, sonuçlarından sorumlu olması gerekmektedir[11].
Netice olarak; özel güvenlik görevlileri görevlerini ifa ettikleri sırada bu tür eylemler sebebiyle zarar görürlerse, zararlarını tabii oldukları bireysel veya toplu iş sözleşmesine göre tazmin edebilmekte veya “sosyal risk” ilkesi gereği idarenin kusursuz sorumluluğuna dayanarak idareye karşı genel hükümlere göre açılacak bir tazminat davası sonucu tazmin edebilmektedirler. Bununla birlikte, kendilerine bu olaylar sonucu halihazırda gazilik statüsü verilmemekte ve bu sebeple gazilere tanınmış olan haklardan yararlandırılmamaktadırlar.
Özel güvenlik görevlilerinin, yazımıza konu minvalde terör saldırıları sonucunda uğradıkları zararın giderimi için başvuru yollarını yukarıda açıkladık.
Tüm bunlara ek olarak; 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 21. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendinde yer alan hükme göre, kamu görevlisi olup olmadığına bakılmaksızın, bir terör eyleminin ortaya çıkarılması, etkilerinin azaltılması veya bertaraf edilmesinin sağlanmasında yardımcı ve faydalı olanlar, bu faaliyetlerinden dolayı hayatlarını kaybetmeleri, yaralanmaları veya engelli hale gelmeleri halinde, ilgili valilikçe teklif edilmesi şartı ile Nakdi Tazminat Komisyonu kararıyla ve Sosyal Güvenlik Kurumunca ilgili mevzuata göre malullük aylığı bağlanması koşulları oluştuğu tespit olunanlar, 2330 sayılı Kanuna göre aylık bağlanması hakkından ve 3713 sayılı Kanun m.21’in (c), (d) ve (g) bentlerindeki haklardan, bu kişilerin eş, ana ve babaları ile bakmakla yükümlü oldukları kişi kapsamına giren çocukları da bu maddenin (d) bendinde yer alan haklardan yararlandırılacaklardır. İlgili bentte yer alan kişilerin her ne kadar bu haklardan yararlandırılacakları söylenmişse de, bakıldığında (c) ve (d) bentlerinin mülga olduğu görülecektir. Bize göre; gerekli düzenlemelerin yapılması suretiyle özel güvenlik görevlilerinin yukarıda izah ettiğimiz, sahip oldukları tazminat talepleri dışında bu hükmün verdiği imkanlardan da faydalanma haklarının sağlanması gerekmektedir. Buna binaen yakın zamanda, 26.03.2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunulan bir kanun değişikliği teklifinde özel güvenlik görevlilerinin de bu hükümdeki imkanlardan faydalanabilmelerinin sağlanması amacıyla hükümde değişiklik yapılması istenilmiştir[12]. İlgili Kanun değişikliği teklifinin 5. maddesi ile Terörle Mücadele Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasının (j) bendine “ile kendilerine bu amaca yönelik görev verilen özel güvenlik görevlileri” ibaresinin eklenmesi amaçlanmaktadır. Bizim de katıldığımız bu değişiklik sağlandığı takdirde, teklifin 5. maddesinin gerekçesine göre ilgili bende özel güvenlik görevlilerinin de dahil edilmeleri sağlanacak ve böylelikle terör eyleminin ortaya çıkarılması, etkilerinin azaltılması veya bertaraf edilmesinin sağlanmasında yardımcı olan özel güvenlik görevlileri; bu faaliyetleri sonucunda hayatlarını kaybetmeleri, yaralanmaları veya engelli hale gelmeleri sözkonusu olursa, kendilerine malullük aylığı bağlanması ve bunun yanında 2330 sayılı Kanunda belirtilen durumlardaki eş, ana ve babaları ile bakmakla yükümlü oldukları kişi kapsamına giren çocuklarının nakdi tazminat ve aylık bağlanması haklarından faydalanmaları sağlanabilecektir.
Bir kamu görevlisi gibi, bireylerin can ve mal güvenliğinin sağlanmasında, gerektiğinde kendi canlarını tehlikeye atarak görev yapan özel güvenlik görevlilerinin, sırf hukuk düzeni nezdinde kamu görevlisi sıfatını haiz olmamaları nedeniyle “gazilik” unvanı taşıyamamaları, bu sıfatın maddi imkanlarından yararlanamamalarının mağduriyetlerine sebebiyet verdiği görülmektedir. Öyle ki; bu mağduriyetin giderilmesi amacı ile 2018 yılında özel güvenlik görevlilerinin de gazilik, yıpranma, para ödülü gibi haklardan yararlandırılmaları için 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’da değişiklik yapılmasına dair TBMM’ye Kanun teklifi sunulmuştur. Bu husus, 2018 yılında Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun kapsamında çalışan özel güvenlik görevlilerinin çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik olarak Emniyet Teşkilat Kanunu ve Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi olarak TBMM’ye taşınmıştır[13].
Değişiklik teklifinin 2. maddesinde yer alan ve Özel Güvenlik görevlilerinin şehit ve gazi sayılmalarına olanak tanıyacak olan 03.11.1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendinin “e) Güven ve asayişin korunmasında hizmetlerinden yararlanılması zorunlu olan ve yetkililerce kendilerine bu amaca yönelik görev verilen kamu görevlileri, siviller ve özel güvenlik görevlilerini;” şeklinde değiştirilmesi önerilmiştir. Halihazırda komisyonlarda olan bu teklifin yasalaşması, yani yukarıda yer verdiğimiz (e) bendinin Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’a eklenmesi halinde, terör olayları sonucu yaralanan, engelli duruma düşen, malul olan özel güvenlik görevlilerinin de gazi statüsüne alınmaları ve gazilik haklarından faydalanabilmeleri mümkün olabilecektir.
Bu Kanun teklifinin yanı sıra; 2020 yılında yine özel güvenlik görevlilerinin özlük haklarının iyileştirilmesi için bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair TBMM’ye Kanun teklifinde bulunulmuştur. Bu teklifte yer alan değişikliklerle de, aynı şekilde özel güvenlik görevlilerine şehitlik ve gazilik hakkının verilmesi amaçlanmaktadır. 26.11.2020 tarihli bu kanun teklifinde de 03.11.1980 tarihli 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda değişiklik yapılması teklif edilmiştir[14]. Bu Kanun teklifinin 1. maddesinde yer alan ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan “kamu görevlileri” ibaresinden sonra gelmek üzere, “özel güvenlik görevlileri” ibaresinin eklenmesi teklif edilmektedir. Bu teklifin kabul edilmesi ve yasalaşması halinde görevi başında yaralanan; engelli hale gelen veya ölen özel güvenlik görevlilerinin mirasçılarına ödenecek tazminatlar ve şehitlik, gazilik hakkının verilmesine ilişkin hükümlerin eklenmesiyle, özel güvenlik görevlilerinin bu sıfatlara ve sağlanan imkanlara erişebileceklerdir.
Son olarak 20.04.2021 tarihinde; yukarıda ayrıntılı izah ettiğimiz kanun teklifleriyle aynı hedefi gerçekleştirmek amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na kanun değişikliği teklifinde bulunulmuştur[15]. Bu Kanun teklifi de yukarıda açıkladığımız kanun teklifleriyle aynı şekilde görevi başında yaralanan veya vefat eden özel güvenlik görevlilerine 2330 sayılı Kanun kapsamında gazilik ve/veya şehitlik hakkının tanınabilmesini amaçlamaktadır. Bu Kanun teklifinin 5. maddesiyle, 03.11.1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendinin: “e) Güven ve asayişin korunmasında hizmetlerinden yararlanılması zorunlu olan ve yasalarla kendilerine bu amaca yönelik görev verilen kamu görevlileri, siviller ve istihdam şekline bakılmaksızın kamu kurum ve kuruluşları ile özel işyerlerinde görev yapan özel güvenlik görevlilerini,” şeklinde değiştirilmesi hedeflenmektedir. Bu teklifin yasalaşması durumunda, yine yukarıda açıkladığımız kanun tekliflerinin amacına paralel olarak özel güvenlik görevlilerinin şehit veya gazi sayılabilmelerine ve bu statüyü elde etmelerine imkan tanınacaktır.
4. Kanaatimiz
Özel güvenlik görevlileri yukarıda açıkladığımız nedenlerle, tabi oldukları mevzuattan kaynaklanan görevlerini ifa ederken toplumsal hayatın tüm alanlarında görev yapmaktadırlar. Havaalanları, okullar, hastaneler, bankalar ve kamu kurum ve kuruluşlarında özel güvenlik görevlileri bireylerin can ve mal güvenliklerine yönelik her türlü saldırıya karşı koymakla yükümlüdür. Tabi oldukları 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun’un özel güvenlik yetkililerinin sahip oldukları yetkilerin sayıldığı 7. maddesi incelendiğinde, bu kişilerin ciddi bir risk altında çalıştıkları görülmektedir. Bu nedenlerle özel güvenlik görevlileri, vatandaşların ve kurumların güvenliklerinin sağlanmasında önemli bir rol oynamakta ve kamu güvenliğine doğrudan katkı sağlamaktadırlar. Tüm bu hususlar birlikte gözönüne alındığında, özel güvenlik görevlisi sıfatı ile mesleğini icra eden kişilerin, bu kanun teklifinin kabul edilmesi ile özlük haklarının iyileştirilmesi ve kendilerine de şehitlik ve gazilik statüsünden yararlanma hakkının tanınması isabetli olacaktır.
Prof. Dr. Ersan ŞEN’in hukukihaber.net sitesinde ki köşe yazısından alıntıdır…
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)